20 Aralık 2011 Salı

Hayaller, Sinema ve Müzik üzerine...



“…
girdiğin aynada geçmiş gibi diğer küreye,
sorma bir saniye, şüpheyle sakın: yol nereye?
ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan,
yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan!
duy tabiatte biraz sen de ilâh olduğunu!
ruh erer varlığın zevkine duymakla bunu.
çıktığın yolda bugün yelken açık, yapayalnız,
gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız
yürü! hür maviliğin bittiği son hadde kadar!

insan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar. “

Yahya Kemal ‘in bu dizeleri belki de insanlar ve hayalleri üzerine söylenmiş en manalı cümleleri dile getirmekte. İnsan gerçekten de hayal ettikçe yaşar , üretir ve bu hayallerin ürünüdür sanat. Sanatın tarifi için sarfedilmiş onca sözün ardından bu denli kısa ve basit bir tabir düşünülenin aksine ne bir sınırlamadır sanat için ne de kolaycılık. Aslında tüm sanat eserlerinde basit olanda değil midir iddia tüm süslemelerin ötesinde ve aslında hayalden başka hangi kelime bu denli geniş bir anlam içerebilir sanat adına…

Sinema sanatının çıkış noktası da Lumiere kardeşlerin hayallerine dayanır aslında. 1894 yılında fabrikadan çıkan işçilerin görüntülerini kendi geliştirdikleri bir sinematografla çeker ve ertesi yıl Paris’te ilk defa 30 kişilik bir gruba gösterirler. Beklentileri , istekleri ya da varmak istedikleri nokta nedir bilinmez çünkü bu gösterimin ardından çok etkilenen ve bu sinematografın bir kopyasını isteyen Georges Melies’e ( ki kendisi daha sonra sinema sanatının gelişmesi adına büyük katkılarda bulunacaktır ) verdikleri red cevabında insanların her şeyden sıkıldıkları gibi bu aletten de sıkılacağını ve kendilerine başka eğlenceler arayacağını , sinematografın unutulmaya mahkum olduğunu belirtmişlerdir. Belki kendileri bile farkında değillerdir kendi hayallerinin başkalarının hayalleriyle beraber 20. yüzyıla yedinci sanat “sinema” yı armağan edeceğini. İşte “hayal” bu denli büyük bir oyuncaktır hem onu hayal eden hem de şahit olma şansına erişenler için.


sinematograf


Sinema sanatı geçmişte gelecekte ya da belki hiç yaşanmayacak – yaşanamayacak anları anlatır. Bir ressamın fırçası ve boyası anlatım aracıysa , görüntüler ve sesler de sinemayı oluşturan temel unsurlardır. Ses ve görüntünün yanı sıra istenilen kareye dikkat çekebilmesi ve bambaşka kareleri kurgulayarak bibiriyle birleştirebilmesiyle belki de en kolektif sanattır sinema.

Başlangıçta tümüyle sessizdir filmler ve gösterim sırasında canlı çalan müzisyenler filmdeki sahnelere göre eşlik ederler . Gerçek anlamda ilk film müziği 1908 yapımı L’assassinat du Duc Guısse için bestelenmiştir . Gerçek anlamda ilk Türk film müziği bestesi ise Hasan Ferit Alnar tarafından 1931 yılında “İstanbul Sokaklarında” filmi için bestelenmiştir.

1927 den itibaren ise sinema başka bir çağa atlar sinema , teknik olarak daha önce imkansız olan gerçekleşir ve sesli filmler çekilmeye başlar.Sesli olarak lk çekilen film “Jazz Singer” filmidir .




Sinema sanatının tarihsel gelişimi sürecinde elbette film müzikleri de soundtrack-score gibi kimlikler edinir . Zamanla film müziği kavramı çok katmanlı bi hale gelir ve farklı şekillerde kullanılır. 1950 lerden itibaren müzikaller çağı başlar . Sinemada müzik kimi zaman başlı başına bir anlatım aracı olarak kullanılırken kimi zaman ise anlatımı güçlendirmek amacıyla oluşturulan efektlerden ibarettir . Kimi zaman ses ve görüntü aynı duyguyu verirken kimi zaman bambaşka duygulara yol açan bi karmaşıklığı vermek için de kullanılabilir. Sonuçta müzik insan algısını ve psikolojisini o kadar etkileyen bir olgudur ki , yapılan deneylerde görüldüğü üzere müzik eşliğinde insanlar daha fazla alışveriş yapar hatta belli bi ritm eşliğinde hayvanlar bile daha hızlı yem yerler. Öyleyse sinema sanatında görüntüyü güçlendirmek adına sesin öyle ya da böyle kullanılması kaçınılmazdır. Hatta kimi yönetmenler kendi anlatım dillerine uygun , doğru kimyayı yakalayabildikleri bestecilerle iyi bir ikili oluşturdukları takdirde birden fazla projede çalışarak ortak bir anlatım biçimi oluşturabilirler. Örneğin Ferzan Özpetek dendiğinde akla Andrea Guerra, Krzystof Kieslowski dendiğinde ise akla Zbigniev Priesner gelmez mi…

Basit bir sinematografı bir sanat dalına dönüştürür hayaller , tek bir notayı hüzne ya da tek bir kareyi kahkahaya boğar hayaller , onca söz onca tabirin ardından hak vermemek ne mümkün, İnsan gerçekten de hayal ettikçe yaşar , üretir ve bu hayallerin ürünüdür sanat…



Barış Kerem BAHAR

(Z.K.Ü. Devlet Konservatuvarı Dergisi 5. yıl Özel Sayısı'nda yayınlanmıştır.)


Lumiere kardeşler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder